Büyük Türk Zaferleri: Sırpsındığı Savaşı


Tarih: 1364 yılı

Bölge: Edirne, Meriç Nehri Kıyısı, Sarayakpınar köyü

 Hacı İlbey’in kendisinden katbekat üstün haçlıları, arkalarına bile bakmadan kaçırtan zaferidir. Bu savaştan sonra Bizanslılar üç buçuk atmaya başlamıştır.

 Yeni kurulmuş ve güçlenme aşamasında olan Osmanlı Devleti, güttüğü siyasi politika sayesinde diğer beyliklerden ayrılmıştı. Onlar etrafında bulunan Müslüman beyliklerle değil, Bizans ile uğraşıyordu. Hem jeopolitik konumu, hem de güttüğü siyasi politika bu duruma oldukça elverişliydi. Nitekim Osmanlılar, Sultan Alparslan’ın başlattığı vazifeyi devam ettiriyorlardı. Bizanslılar adım adım kaçmaktaydı.

SAVAŞIN SEBEBİ

 Osmanlı Devleti, bir yandan Bizanslıları Anadolu’dan atarken, öte yandan da Balkanlara geçip bu topraklarda hüküm sürmek istiyordu. Müslümanlarla değil de, Müslüman olmayanlarla savaşmak, Anadolu’ya gelen Müslüman Türk halkını kendine çekmişti. Çimpe Kalesi ile balkanlarda ki yürüyüşümüz başladı. Bizanslıların kadim düşmanları olan Balkan Krallıkları da Osmanlı Devleti’ne yardımda bulundular. Düşmanımın düşmanı dostumdur demişlerdi, ancak biz öyle düşünüyor muyduk?

 Osmanlı Devleti, Balkanlara geçer geçmez Bizans’ın başkenti ile balkanlardaki topraklarının bağlantısını kesti. Artık Konstantinopolis yapayalnızdı. Bu durum elinde şaraplarla keyif çatan Bizanslıları ürkütse de yine de surlarına güvendiler. Onlar biraz daha keyif çataduracaklardı. Türklerin Balkanlarda hızla ilerlemesi elbette sadece Bizanslıları rahatsız etmedi. Başlarda Bizans’a karşı Osmanlı’ya yardım eden Balkan devletleri de “hoppala” dediler. Çünkü Osmanlı Devleti, balkanlarda hızla yayılıyor ve fethettikleri yerleri inanılmaz bir şekilde Türkleştiriyorlardı. Balkan Krallıkları Osmanlının kendi kendine yetebildiğini, desteğe ihtiyacı olmadığını görmüşler ve korkmuşlardı. Bir gün Osmanlı akıncıları kapılarını dayayıp “ey kafirler, ne durursunuz verin şehrin anahtarını” diyebilirlerdi.

 O sırada Bizans komutanları Balkanlara gizli yollarla kaçmışlar ve Balkan Krallıklarını yanlarına çekmek için uğraşıyorlardı. Papa da Müslümanların bu ilerleyişinden epey bir sıkkındı. Dedi ki “Tez haber salın Balkan Krallıklarına ordu toplasınlar, Müslümanları bu topraklardan atmanın zamanı geldi”. Papa bu, koskoca Hristiyan aleminin efendisi. Onun sözünün üzerine söz söylemek olur mu?

HAÇLILAR GELİYOR

 Buyruklar Papa V. Urban’dan alınmıştı. Tüm balkanlar bu davete karşılık verdiler. Bulgar ve Sırp Krallıkları başı çekerken bu güçlere Macar, Eflak ve Boğdan Prenslikleri destek veriyordu. Ordunun başında ise Macar Kralı I. Lajos bulunuyordu. Gelen yardımlarla birlikte yaklaşık 30.000 kişilik ordu hazırdı (Bazı kaynaklarda 60.000 olduğu söyleniyor). Beyaz kıyafetlerinin üzerinde kırmızıyla haç işareti çizilmiş bu zırhlı şövalyeler ve piyadeler, Müslümanların üzerine geliyordu.

I. Murat
Belli değil [Public domain], via Wikimedia Commons
 Haçlıların, Osmanlının üzerine geldiği haberi derhal I. Murat’a ulaştırıldı. Bu sırada Edirne’de bulunan Lala Şahin Paşa gelen ordunun büyüklüğünü görerek padişahtan takviye güç istedi. Padişah I. Murat, o sırada Karabiga’nın fethiyle meşguldü. Bir zamanlar Bizans İmparatorluğu’nda paralı asker olan bu Katalanlı paralı askerler, Bizans’a karşı isyan etmiş ve bu bölgenin sahibi olmuştu. I. Murat ise Marmara Denizi ve Gelibolu’nun güvenliği için bu deniz haydutlarının yenilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden Lala Şahin Paşa’ya düşmanı oyalamasını emretti. Şahin Paşa’nın emrinde 10.000 ila 11.000 civarında bir birlik vardı.

 Haçlı ordusu çok hızlı bir şekilde hareket etti. Lala Şahin Paşa’ya düşmanı oyalama emri geldiğinde, Haçlı ordusunun Edirne’ye 2 günlük mesafesi kalmıştı. Şahin Paşa, derhal Hacı İlbey’ı çağırttı. Emrine yaklaşık 4 bin akıncı vererek, düşmanın Edirne’ye gelişini uzatmasını ve düşmanı yormasını emretti. Talimat kesindi, Hacı İlbey’in az birliğiyle doğrudan saldırısı yasaktı, yalnızca düşmanı oyalayacak ve yoracak hamleler yapması isteniyordu.

KARANLIKLAR İÇİNDEN ÇIKAN BİR KOMUTAN

 Haçlı ordusu Meriç Irmağı’na kadar rahat bir şekilde gelmiş, bir tane bile Osmanlı askeriyle karşılaşmamıştı. Edirne’ye 2 gün gibi kısa bir mesafe kalmasına rağmen hala Türkler tarafından bir direnişle karşılaşmamışlardı. Osmanlıyı Balkanlardan atmak için yola çıkan bu ordu yoksa daha şimdiden amacına ulaşmış mıydı? Haçlılar böyle büyük bir ordunun karşısına Türklerin çıkacağını düşünmüyordu zaten. Bu nedenle Meriç Irmağı’nın kıyısına kamplarını kurdular ve ziyafete başladılar. Ne de olsa zafer artık çok yakındı!

 Hacı İlbey Meriç Irmağı kıyısında konaklayan Haçlıları ilk gördüğünde onları gözlemlemeye başladı. Bir süre sonra Haçlıların zil zurna sarhoş olduğunu gördü. Bir karar vermek zorundaydı; ya emirlere karşı gelip az birliğiyle kendilerinden geçmiş olan Haçlılara saldıracak ya da günün ağarmasını bekleyip düşmana tuzaklar kurup onları yavaşlatacaktı. Hacı İlbey, böyle bir fırsatı kaçıramazdı. Kendine inancı tamdı. Haçlı ordusu sabah olmadan bu topraklardan gideceklerdi, bundan emindi.

Osmanlı Ordusu
Józef Brandt [Public domain]
 Hacı İlbey, kararını vermişti. Artık bu yolun dönüşü yoktu. Derhal, Mehter takımının hazırlanmasını buyurdu. Ayrıca her askerin iki elinde de meşale taşımasını söyledi. Böylece Hacı İlbey, birliğini kalabalıkmış gibi gösterecek, mehter marşı ile de sanki tüm ordunun haçlıların üzerine çullandığı izlenimi yaratacaktı. Haçlıların kafası o kadar iyiydi ki, anında tüm Osmanlının üzerine geldiğini zannedeceklerdi.

 Hazırlıklar tamamlandı. Hacı İlbey son bir taktik olarak düşmanı hiç beklemedikleri bir yerden vurmaya karar verdi. Birliklerini Meriç’i çevreleyen bataklıklardan geçirerek, Tanrı’ya tam inanmayan düşman askerini bile korkudan imana getirecek mehter marşı eşliğinde Haçlıların üzerine hücum etti.

HAÇLILAR GİDİYOR

 Haçlılar yataklarından Mehter Marşı eşliğinde kalktılar. Hava hala karanlıktı ve dışarıda binlerce meşalenin üzerlerine geldiğini gördüler. Korkudan ne yapacaklarını bilemez bir halde, bazıları silahlarına davrandı, bazıları arkalarına bile bakmadan kaçmaya yeltendi. Daha Türkler vurmadan Haçlılar birbirini ezip öldürmeye başlamışlardı. Nihayet Hacı İlbey’in birliği, düzeni sağlayamamış Haçlıları kırdı geçti. Çoğu Haçlı korkudan Meriç Nehri’ne atladı ve boğularak can verdi. Geri kalanlar Türk Birliklerinin vurucu gücüyle karşılaştılar. Ordunun komutanı Macar I. Lajos ise hayatını zor kurtardı.

SAVAŞIN SONUCU

 Hacı İlbey o gün sadece bir zafer kazanmamış, hiçbir gücün Türkleri balkanlardan atamayacağını da göstermişti. Macarların balkanlardaki hakimiyeti zedelenmiş, Bulgarlar ise vergiye bağlanmıştı.




 Hacı İlbey’in üstün başarısı Türklere zaferi getirmiştir. Ancak Lala Şahin Paşa, savaştan kısa bir süre sonra Hacı İlbey’i öldürtür. Bunun sebebi ise, Şahin Paşa Haçlı ordusu karşısında I. Murat’tan yardım isterken, emrindeki Hacı İlbey çok az bir birlikle haçlıları yenmiştir. Bu durum, Lala Şahin Paşa’yı padişahın karşısında küçük duruma düşürmüş ve Hacı İlbey’in emrine karşı geldiğini öne sürerek onu öldürtmüştür.

Savaşın önemli sonuçları:
  •          Osmanlı Devleti ile Haçlılar arasındaki ilk savaştır.
  •          Osmanlı Devleti, Haçlıları ilk defa yenilgiye uğratmıştır.
  •          Osmanlı Devleti Balkanlarda daha rahat hareket etmeye başlamıştır.
  •          Bu savaşın kaybedilmesi Sırplarda intikam duygusunu uyandırmış ve Çirmen Savaşı’na zemin hazırlamıştır.
  •          Bulgaristan Osmanlı Devleti’ni tanımıştır.
  •          Edirne başkent olmuştur.

KİTABIMIZ YAYINDA
"Tarih Nehri: Zamanın İzinde" kitabımız D&R, idefix ve Google Play Kitaplar'da yayında. 

☪ Tarih ve mitoloji konularının yer aldığı kitap, bize Anadolu'nun kapılarını açan ve Sultan Alparslan'ın komutanların komutanı olduğu Malazgirt Savaşı ile son buluyor.

☪ "Fiziksel olarak yorgun ve sayıca az olsa da Türk ordusu, bu şanlı komutanın ardından gidecekti. "
☪ "...Tüm ordu bu emirle birlikte şehitlik yolunda konum aldı."
Kitap Hakkında:
► Kitap Adı: Tarih Nehri: Zamanın İzinde
► Sayfa Sayısı: 166 sayfa
► Dili: Türkçe
► Format: epub ve pdf

 Nerelerden satın alabilirsiniz?  

→ Güzel ve mutlu günler geçirmeniz dileğiyle, sağlıcakla kalın ©
☼ Yazı ile ilgili fikirlerinizi yorumda belirtmeyi unutmayın, keyifli okumalar.
Devamını Oku »

TCG Atılay Faciası

TCG ATILAY
NA [Public domain], via Wikimedia Commons


Tarih: 14 Temmuz 1942

Bölge: Çanakkale, Mortu Koyu

 14 Temmuz 1942 tarihinde dalış yapan ve bir daha gün yüzüne çıkamayan Türk hücum denizaltısıdır. TCG Atılay, Taşkızak Tersanesi’nde inşa edilmiş ve 1939 yılında Donanma Komutanlığı listesinde yer alarak hizmete girmiştir. 80 metre boya ve 52 kişilik mürettebata sahip denizaltının, maksimum hızı 12km/sa’dır. Türkiye tarihinde, dalıştayken batan ve can kaybına neden olan ilk Türk denizaltısıdır. Bu olay tarihe Atılay faciası olarak geçmiştir.

 Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğindeyken, yaşanan bu olay tüm ülkeyi yasa boğmuştur. Türkiye 38 vatan evladını, bir zamanlar atalarımızın kanlarıyla savundukları Çanakkale Boğazı’nda kaybetmiştir.

OLAY NASIL GERÇEKLEŞTİ

 Denizaltılar, 2. Dünya Savaşı öncesi ortaya çıkmış ve oldukça yeni bir araçtı. Bu yüzden sürekli yeni sistemler ekleniyor, denizaltılar geliştiriliyordu. TCG Atılay’a da yeni sistemler eklenmiş ve bu sistemlerin denenmesi için Donanma Komutanlığı tarafından istenmişti.

 TCG Atılay, saat 14.30’da Çanakkale’nin Mortu Koyu’nda boğazın sularına daldı. Ancak Binbaşı Sadi Gürcan komutasında dalışa geçen Atılay bir daha su yüzeyine çıkamadı.

 Görev süresince bir emniyet botu denizaltıyı yüzeyden takip etmekle görevlendirilmişti. Ancak hava şartlarının kötüleşmesi nedeniyle takip yarıda kaldı. Atılay tek başına göreve devam etmek durumundaydı. Ancak saatler geçmesine rağmen, denizaltıdan haber alınamıyordu. Bu durum üzerine Donanma komutanı ve ihbar istasyonu komutanı derhal bir arama başlattı. Atılay’ın dalış yaptığı günün gecesi, saat 20.30 sularında denizaltının battı şamandırası bulundu. Şamandırada bulunan telefon çalışıyor, ancak denizaltıdan herhangi bir cevap alınamıyordu. İhbar istasyonu komutanı Fatih Karayel, denizaltı ile iletişimde bulunamamıştı.

TCG ATILAY
NA [Public domain], via Wikimedia Commons
 52 yıl sonra Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı’nın da desteği ile TCG Atılay için aramalar tekrar başlatıldı ve denizaltının yeri tam olarak tespit edilebildi. Atılay, Çanakkale Boğazı’ndan 5-6 kilometre açıkta, Marmara Denizi’nin 68 metre derinliğinde bulundu.

 Derhal enkaza dalış için gerekli hazırlıklar yapıldı. Türk mühendisleri tarafından özenle üretilmiş TCG Atılay’ın hangi sebepten dolayı battığı uzmanlar tarafından yıllardır merak ediliyordu. Ve dalış sonunda uzmanlar, birtakım cevaplara ulaşacaktı. Dalış gerçekleşti, Atılay dikkatle izlendi ve gövdesinde yaklaşık 1,5 metre çapında delik tespit edildi.

 Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’u İtilaf Devletlerinin savaş gemilerinden korumak amacıyla, Çanakkale Boğazı’na birçok deniz mayını döşenmişti. TCG Atılay bu mayınlardan birine çarpmış ve gövdesi büyük hasar almıştı. Uzmanların büyük bir kısmı, denizaltının bu nedenden dolayı battığını düşünmektedirler.

DENİZALTI FİLOSU KOMUTANLIĞI’NIN KAZA SONRASI RAPORU

 Atılay battıktan kısa bir süre Denizaltı Filosu Komutanlığı’nın, Donanma Komutanlığı’na sunduğu raporda şunlar yazmaktadır:
  •          Atılay akıntılı bir mahalde uzun süren bir dönüş müddetince akıntı tesiriyle, herhangi bir suretle kirletme şeklinde antenli mayın atılmış bir sahaya girmiştir.
  •          Atılay bu sahada bir antenli mayın patlaması neticesinde büyük bir yara veya yaralar alarak; veya personelin ani ölümü neticesinde, sevk ve idareden mahrum kalarak batmıştır.
  •          Atılay’ın bulunduğu derinliğin 80 metre civarında oluşu, gerek personelin ve gerekse mürettebatın kurtarılmasına imkan vermemiştir.

DENİZALTININ İSİM BABASI

ATATÜRK'ün Celal BAYAR'a gönderdiği not 
NA [Public domain], via Wikimedia Commons
 Atılay ve benzer üç denizaltıya ismini veren kişi, Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Atatürk’ün, dönemin başbakanı Celal Bayar’a gönderdiği notta şöyle yazmaktadır:

“Yeni dört denizaltı gemimiz için bildirdiğimiz isimler şunlardır: Saldıray, Batıray, Atılay, Yıldıray. Bunların manalarını izaha bile hacet olmadığı kanaatındayım. Manaları; Türkçe olan bu kelimelerin kendisindedir. Yani; saldıran, batıran, atılan, yıldıran.”

İZİNLİ OLDUĞU İÇİN FACİADAN KURTULAN ERİN SÖZLERİ

 Denizaltının görev için dalacağı gün izinli olan Ahmet Bağdat’ın (2000 yılında vefat etmiştir), 1995 yılında Milliyet gazetesine yaptığı açıklama şöyledir: “Denizaltı mayına çarpmış olsaydı, denizin üzerinde yağ ve mazot olurdu”. Ancak denizin oldukça akıntılı olmasından dolayı “Akıntı, yağ ve mazotu hızla dağıtıp yok edebilir miydi?” sorusu bu açıklamayı gölgede bırakmaktadır.

 Denizaltının yerinin tam olarak tespit edilmesi ve gövdesinde bulunan delik, bu ifadeyi neredeyse tamamen çürütmüştür.

 Son olarak demeliyim ki; Türkiye, 38 gencecik vatan evladını ve Türk mühendisleri tarafından özenle üretilmiş denizaltısını kaybetmiştir. Faciada hayatını yitirmiş tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.

KİTABIMIZ YAYINDA

"Tarih Nehri: Zamanın İzinde" kitabımız D&R, idefix ve Google Play Kitaplar'da yayında. 

☪ Tarih ve mitoloji konularının yer aldığı kitap, bize Anadolu'nun kapılarını açan ve Sultan Alparslan'ın komutanların komutanı olduğu Malazgirt Savaşı ile son buluyor.

☪ "Fiziksel olarak yorgun ve sayıca az olsa da Türk ordusu, bu şanlı komutanın ardından gidecekti. "
☪ "...Tüm ordu bu emirle birlikte şehitlik yolunda konum aldı."
Kitap Hakkında:
► Kitap Adı: Tarih Nehri: Zamanın İzinde
► Sayfa Sayısı: 166 sayfa
► Dili: Türkçe
► Format: epub ve pdf

 Nerelerden satın alabilirsiniz?  


→ Güzel ve mutlu günler geçirmeniz dileğiyle, sağlıcakla kalın ©
    ☼ Yazı ile ilgili fikirlerinizi yorumda belirtmeyi unutmayın, keyifli okumalar.




    Devamını Oku »

    Jutland Muharebesi



    Tarih: 31 Mayıs 1916 – 1 Haziran 1916

    Bölge: Kuzey Denizi – Jutland Yarımadası yakınları

     Jutland Muharebesi, İngiliz Kraliyet Donanması ve Alman İmparatorluğu arasında yaşanan ve sonuçsuz biten deniz savaşıdır. Savaşı önemli kılan durum ise, Birinci Dünya Savaşı’ndaki en büyük zırhlı çarpışması olmasıdır. Savaş her ne kadar sonuçsuz kalsa da, Almanlar verdikleri hasar nedeniyle muharebeden minnacık bir üstünlükle ayrılmışlardır. Öte yandan İngilizler de, çok sayıda kayıp vermelerine rağmen amaçlarını korumuşlardır. Kısaca yenik durumda ki deplasman takımı atağa kalkmış, ancak ev sahibi takım iyi savunma yapmıştır.
    Devamını Oku »